
BİR İSİMDEN ÇOK DAHA FAZLASI: BROSIUS-GERSDORF KRİZİ
Federal Anayasa Mahkemesi’ne atanması planlanan üç yargıçtan biri olan Frauke Brosius-Gersdorf, SPD tarafından aday gösterilmişti. Ancak Birlik Partileri (CDU/CSU), kendisi hakkında ortaya atılan intihal iddialarını gerekçe göstererek desteğini çekti. Özellikle yaklaşık 60 CDU milletvekilinin açıkça onay vermeyeceğini bildirmesiyle birlikte, seçim süreci son anda iptal edildi. Bu karar, SPD cephesinde sert tepkilere yol açtı; Sosyal Demokratlar bunu bir “karalama kampanyası” olarak nitelendirerek CDU’yu güveni zedelemekle suçladı. Görünen o ki, iki taraf arasında daha en başta kurulmuş olan hassas denge ciddi biçimde sarsıldı.
HÜKÜMET İÇİNDE İKTİDAR BOŞLUĞU – KİM KARAR VERİYOR?
Yaşanan kriz, sadece bir kişinin atanması etrafında dönen teknik bir anlaşmazlık değil; daha derin bir siyasi anlam taşıyor. CDU içindeki bölünmüşlük, liderlik zaafı ve karar alma süreçlerindeki belirsizlikler, hükümetin genel işleyişini doğrudan etkiliyor. Eski Anayasa Mahkemesi yargıcı Peter Müller’in bu süreci “bariz bir liderlik başarısızlığı” olarak tanımlaması boşuna değil. SPD ve Yeşiller’in önde gelen isimleri de benzer biçimde, CDU’nun sağ popülist reflekslere teslim olduğunu ima ederek bu tür davranışların demokrasiye zarar verdiğini dile getiriyorlar. Mevcut gidişat devam ederse, sadece anayasal atamalar değil, en temel hükümet işlevleri bile tıkanma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
SPD SARSILIYOR – KLİNGBEİL GÜVEN KAYBEDİYOR
Krizin en ağır faturası ise belki de SPD’ye çıkıyor. Parti genel başkanı ve aynı zamanda maliye bakanı olan Lars Klingbeil, bu süreçte etkisiz ve başarısız bir görüntü verdi. CDU’nun manevralarına karşı siyasi refleks gösterememesi, parti tabanında hayal kırıklığı yarattı. SPD içerisindeki eleştiriler büyüyor; kamuoyundaki desteğin ise son anketlere göre yüzde 2–3 oranında azaldığı görülüyor. Bu durum, sadece hükümetin değil, SPD’nin iç bütünlüğünün de sorgulandığını gösteriyor. Partinin liderlik zemininde oluşan bu sarsıntı, gelecekteki seçim stratejilerini de doğrudan etkileyecektir.
YARGI SİSTEMİNDE İTİBAR EROZYONU
Kriz sadece siyasi cephede değil, kurumsal düzeyde de ciddi sonuçlar doğuruyor. Hukuk çevreleri ve anayasa uzmanları, Federal Anayasa Mahkemesi’nin bu denli siyasi pazarlıkların parçası hâline gelmesini büyük bir endişeyle izliyor. Mahkemenin tarafsızlığına gölge düşmesi, uzun vadede hukuk devletine duyulan güveni zayıflatır. Almanya gibi bir anayasa devleti için bu, ciddiyetle ele alınması gereken bir uyarıdır. Yargının bağımsızlığı, kısa vadeli parti çıkarlarının önüne geçmelidir.
BİR UZLAŞI HÂLÂ MÜMKÜN MÜ?
SPD’nin, adayı Brosius-Gersdorf’u CDU grubuna doğrudan tanıtma teklifi, siyasi bir jestten fazlasıdır. Bu, aynı zamanda köprü kurmaya yönelik bir çabadır. Ancak sorun yalnızca adayın akademik geçmişinde değil; CDU içindeki derin fikir ayrılıklarında ve iktidar hesaplarında yatıyor. Aşırı sağın etkisinde şekillenen siyasi refleksler bastırılmadıkça, yapıcı bir uzlaşı mümkün görünmüyor. Gerçek bir çözüm, ancak her iki tarafın da siyasi ve kişisel olarak arkasında durabileceği yeni bir mutabakat paketinde yatıyor. Aksi takdirde, özellikle anayasal öneme sahip konularda bile devletin karar alma mekanizmasında kalıcı bir felç riski doğacaktır. Yaz tatilinden sonra bu meseleye dönülecekse, kamuoyunun önünde net ve kararlı bir yeniden yapılanma sergilenmelidir.
KOALİSYON NE KADAR DAYANABİLİR?
Tüm bu gelişmelerin en çarpıcı yönü, hükümetin henüz “ilk 100 gün”lük alıştırma sürecini bile tamamlamamış olmasıdır. Böyle bir dönemde siyasi istikrar ve uyum beklenirken, yaşanan bu kriz ortaklar arasındaki güvensizliği ve siyasi uyumsuzluğu açıkça ortaya koydu. CDU’nun içindeki liderlik zafiyeti, SPD’de ise Klingbeil’in etkisizliği kamuoyunda derin bir güven kaybına yol açtı. SPD düşüşte, CDU içinden ise net bir yönelim çıkmıyor. Anayasa Mahkemesi’nin siyasallaşması konusundaki endişeler de işin tuzu biberi. Bu kriz, sadece bir atama tartışması değil; Almanya’daki mevcut hükümetin istikrarını, karar alma kapasitesini ve kurumlara olan güveni doğrudan etkileyen yapısal bir alarmdır. Eğer bu güven bunalımı kısa sürede giderilemezse, bu hükümet için yolun sonu daha ilk virajda görünmüş olabilir.
İsmail Akpınar
Ekonomist


